odéon’da ölüm

Etraf sessiz. Çarşamba akşamüstü. Les Insouciants’a geldim.
Kahve içmeyi bırakalı neredeyse bir sene olacak. Sıcak çikolata ısmarladım (chocolat chaud). Fransızlaşlıyorum. Ülkede neredeyse altı seneye kadar zaman geçirdim. Bakalım daha ne kadar buralarda olacağım.
Kendime bir süredir uzun bir kürk arıyorum (ikinci el elbette). Erkek reyonlarında pek bir hayır yok. Daha heyecan verici tasarımlar hep kadınlar için gibi. Ucuzundan, uzunundan bir deri ceket buldum (kahverengi). Sonra bir kravat beğendim, çiçekleri pamuğun içine gömmüşler, renkleri indigoya yakın, desenler kumaştan sökülüp inmek için can atıyorlar.
Bugün derse gitmedim. Kendime zaman ayırmam lazım. “Le malaise dans la Civilisation” (Freud) hakkında çalışıyorduk. Kitabı bundan birkaç ay önce, dedem hastanedeyken okumuştum.
“Pulsion de mort”. Hayatın ironik anları.
…
Bir ay kadar önce, Karamazov Kardeşler’i bitirdim. Uzun süredir bu kadar keyif alarak okuduğum bir kitap hatırlamıyorum. Ivan ve Aliocha’nın sohbetleri, Dimitri’nin procès’si, Grouchenka, Katerina, Aliocha, Smerdiakov… Karakterlerin her birine ayrı hayran kaldım. Yalnızca kadınları biraz fazla karikatürleştirilmiş buldum. Bir kitapta herkes mi histerik olur? Sanki kitaptaki tüm kadınlar Chracot’nun hastanesinden çıkışlar gibi…
Herkes bir gün babası ile yüzleşiyor : Freud’un kitabı bu denli sevmesine hiç şaşırmadım. Babaya karşı duyulan cinayet arzusu (parricide), anneyi elde etme istediği, kastrasyon korkusu… Hepsi kitabın içine incesinden işlenmiş.
Aliocha, Zosima’da başka bir baba arıyor, Dimitri kadınlar, alkol ve eğlence içinde kendini kaybetmiş, Ivan ise yarı nihilist, varoluşsal sancılar içinde, sadece zeki olduğunu bilen insanlarda olan bir züppelik ile yazılar (denemeler?) yazıyor. Günün sonunda babayı kim öldürüyor? Onun yerine koyacak bir şeyi bulamayan, nihilizmin pençesinde kaybolmuş olan Smerdiakov…
Smerdiakov’un aptal olduğunu söylüyorlar. Olabilir.
Yüzyıl'ın yeni fikirleri hakkında çökmekte olan bir ruhun parçası? Olabilir.
Analiz özgür kaldığı sürece, keyif verdiği sürece istediği yere çekebilir mi? Çok yüklü bir soru, kısa bir cevap vermek çok zor.
…
Yaşadığım kayıptan beri kendime nefes alacak alacak alan yaratamadım. Denemedim değil, hislerimi bu sefer hep paylaştım : anlattım, herkese anlattım. Profesörlerimden destek aldım, danıştım. Çalıştığım klinikte psikologlarla, psikiyatrlarla sohbet ettim. Ama gene de, kendime zaman tanımayı bir türlü başaramadım. Müzeler gezdim, arkadaşlarımla dertleştim, seviştim, içtim, koştum, ip atladım, top attım. Elimden gelen herşeyi yaptım. Daha neye ihtiyacım var anlamıyorum.
Zaman ve alan olabilir. Daha iki hafta oldu. Zaman çok önemli. İnsan hemen yastan kurtulmak istiyor. Elimden geleni zaten yapıyorum. Salsam mı artık bu “yap”ları, “zorundasın”ları. Herşey geçiyor.
Sekiz ay içinde üç tane yas süreci yaşadım. Daha bir sene geçmedi, üç tane yakınımı kaybettim. “Deuil et Mélancolie” (Freud) okudum. Önsözü profesörlerimden birisi yazmış. Tekrar mı okusam acaba? Eski profesörüm F.‘in de yas üzerine kitapları var.
Yas tutmam doğru mu? Ölenin birinci dereceden tandığı değilim. Ama annesi Z. yıllardır terapistim, ve muhtemelen bana bu dönemde en yakın olan yetişkindi.
Z. on sekiz yaşındaki oğlunu kaybetti. Yangın sırasında zehirlenmiş. Vücudunu arkadaşının yanında koridorda bulmuşlar.
Z. “bu saate kadar bulunmamış birisi buradan hayatta çıkamaz” diyor. Ö. gözlerimin önünde. G.‘nin (Ö’nün kardeşi) acısını hayal edemiyorum. Ama aklımdan çıkmıyor. Ç. (kardeşim) ile aynı yaştalar.
Rüyalarımda sık sık ölümle geziniyorum. Hayatını çoktan yitirmiş olanlar masanın başına oturmuş meyve soyuyorlar. Gözlerimin içine bakan dedem, armut isteyip istemediğimi soruyor. “Sen ölmedin mi?” diyemiyorum, yok dede tokum diyorum. Bir başkası masanın başında sessizce oturuyor. Karısı masanın başında, adını hatırlayıp hatırlamadığını soruyor. İsmi Ş. diyorum, o kadar da değil ama S. diyorum. Cevap vermiyor.
Ş. hayattayken oldukça sessiz bir adamdı. İlkokulda ilk defa dayak yediğimde hocan sevigisinden yapmıştır, dövmemiştir demişti. Bana cinlerden (üç harfliler), organ mafyaları, futbol maçları, ve islamdan bahsederdi. Yazlıkta da, kışlıkta da hep aynı yerde, aynı pozisyonda, aynı kanalları izlerdi. Denize hiç gelmezdi. Gözlerindeki ışık Türkiye’ye döndüğüm her sene biraz daha sönmüş olurdu. Dedem gibi hastanede aylar geçirmedi. Bir hafta içinde “beklenmedik” bir anda öldü. Beklenmedik olmayan ölüm var mıdır? Sanmıyorum.
…
Uyurken aile bireylerimi teker teker kaybediyorum. İlk önce babam ölüyor. Uyanıyorum. Birkaç gece sonra annem kardeşimi yıllar önce kaybettiğimizi ilan ediyor. Ö. yerine G. ölmüş sanki. Bu durumda rüyamda U. (ben) yerine Ç. ölüyor.
Terapinin ilerlemesi için Z.’yi bilinçsiz (bilinçdışına dair) bir şekilde anne pozisyonuna koymuş olabilirim. Kaybı ilk duyduğumda “sizin de oğlunuz olurum” diyesim gelmişti. Z.’nin annesi pozisyonu G. ile derinden empati kurmamı sağlıyor, günlerdir onun ne hissettiğini düşünüyorum. Sanki kaybı, yası beraber yaşıyoruz gibi hissediyorum.
…
Eski sevgililerimi görüyorum. D. hiç olmadığı kadar mutlu, elimden tutup gezdiriyor beni. H. dudaklarıma yapışıyor, kimse görsün istemiyorum, kendimden utanıyorum. E. benden kaçıyor, ama gözleri hep üzerimde
Siz de kaybın başka yüzleri misiniz? Sizlere neden kayıp olarak bakıyorum? Bana kattıklarınızı unutmadım. Bir çoğunu içselleştirdim. Sizleri bilinçdışı bir düzeyde yaşamaya devam ediyorum.
Rüyalarım dediklerimi mi onaylıyor?