bulut bossa nova

bulut bossa nova

Akşam üzeri saat dokuz. Ankara’da serin bir yaz gecesi. Farabi cıvıl cıvıl, camlarım aralık. Müziğim bossa nova. Bir taraftan yüzümü okşayan Ankara’nın nefesi, bir taraftan Billie’nin tatlı sesi. Bu gece neler getirecek acaba derken, içimi dolduran yaşam, ve hediyesi olan dayanılmaz hafiflik hissi. Aklımda çocukluk anılarım, ODTÜ ve alacakaranlık geceleri, devrim stadyumu ve biraları. 

İnsanın altına araba olması ne büyük lüks. Hayal ettiğin her yere gidebilme özgürlüğü, basıp da deniz kenarına mı kaçsak mı diye dostlarla kurulan hayaller. Ekonomik, politik ve hayatın genel dertlerinin camdan atıldığı anlar. Ve bossa nova, müziğimiz hep bossa nova.

Bulutlardayım bossa nova. Süzülüyorum bossa nova. Uçuyorum. İmgelerde, hayallerde sevişiyorum bossa nova.  

Tunalı’nın arkasında park edecek yer arıyorum. Aklımda Bodrum’un altmışlı yıllardaki hayali. Mîna Urgan’ın Bodrum’u, Halikarnas Balıkçısı’nın, yerlisinin Bodrum’u. Zengin züppesinin değil, itin kopuğunun değil. İnsanının suyu, havası ve toprağı. Hayalimde, Bodrum’da havada bir bossa nova. Tüm molekülleri titreten türden, ıslak gitarların ve Portekizcenin sıcak dansı. 

Bulutlardayım bossa nova.

Şimdi Brezilya’da bir kadın soyunuyor,
Portekiz’de yıldızım suya banıyor,
Ve ben geceyi delice öpüyorum.

Arabadan inmeden kulaklıklarımı takıyorum, yürüyecek on beş dakikam ya var ya yok. İçime öyle bir mutluluk var ki, bossa novayı kulağımdan düşüremiyorum. Şili meydanında gülümseyerek yürüyorum, insanların esrik suratlarını izliyorum. Evime dönerken Cinnah’ın dev ağaçları arasında nasıl dolanacağımı düşünüyorum. Zaman kütlesini kaybediyor, notalara soyunup parmaklarımın arasında dolana dolana akıyor. Aklıma Çanakkale’nin ıssızlığı, Akdeniz’in sımsıcak zeytinleri, inci kumları geliyor. Tüm dünyada, her sahilde, her sokakta aynı anda dolanıyorum. Kütlemin bir kısmı Tunalı’da, oysa kulaklarım, aklım ve benliğime dair ne varsa dünyanın dört bir kenarında.

Çünkü kulağımda bossa nova. Yüreğimi sımsıcak öpen ritimlerle bossa nova. 

Yürüyüşüm bitiyor, mekana varıyorum. Elimde buz gibi bir churchill, arkadaşlarımla sohbete dalıyorum. Kalbimde hala bossa nova, sandalyemde süzülüyorum. Az kaldı kafam tavana çarpacak, masalar arasına uçuyorum. Gülüyoruz, eğleniyoruz, neticede yıl içinde nadiren birbirimizi görebiliyoruz. Herkes bir yaş daha büyümüş, bir hayat daha değiştirmiş. Herkes farklı şehirlerde yaşamlar kurmuş. Paris, Şangay, Londra, Strazburg, Lyon… Oysa benim aklımda sadece İpanema. 

Şimdi İpanema’da bir kadın soyunuyor,
Paris’te yıldızım kayıyor,
Ve ben seni delice özlüyorum. 

Eve dönüyorum. Arabamın arkasında dostlarım, akşam bende kalacaklar. Gece yarısına doğru sürüyoruz, hava iyice serinlerken camları aralıyoruz. Dere açık olsaydı da bir pasta alırdık diyenler, şurada sağa çek de bir sigara yakalım diyenler, karnım acıktı yok mu bir pizzamız diye söylenenler… Oysa ben sadece sürmek istiyorum. Orgun sesine, gitarın ve Billie’nin bossa novasına dalmak istiyorum.  Çizgi filmlerdeki gibi yolun ip gibi uzamasını, hiçliğin ucuna doğru ansızın sürmek istiyorum.

Dünyanın arka planında bir nokta olmak, duraksamadan, nefessiz ve nefis, yollarda, caddelerde ve otobanlarda tükenmek istiyorum. İçimde derin bir göçebelik, kulağımda bitmek bilmeyen turuncu, sımsıcak melodiler. Her gecemiz bulutlarda bossa nova olsun. Bir yıldız söndürüp patlamasında gezelim, her gecemiz ince ışık çizgileri üstüne beraber, bilincin sınırlarında akıp geçsin. Her gecemiz süpernova.

bulut bossa nova.