arkadaşlarınız nerede?

arkadaşlarınız nerede?

Türkiye’deler mi? Belki İspanya’da, Avrupa’da, veya Latin Amerika’da? Çin olabilir, Rusya, hatta Hawai bile. Neticede yanınızdalar mı? Fiziksel olarak ama, öyle uzaktan “ben senin her zaman yanındayım” gibilerden değil.

Büyüdüğüm şehirde, yıllardır tanıdığım insanlarla aynı yerlerde üniversite okumanın hayalini çok kurdum. Tanıdığım sokaklarda bir kampüs hayatı, sık sık gideceğimiz tanıdık mekanlar, yepyeni insanlarla beklenmedik zamanlarda tanışıklıklar… Üniversite bittikten sonra da hepimizin aynı şehirde kalıp, her hafta görüşebileceğimiz, başarıdan başarıya koşacağımız bir iş hayatı. Hepinizi çok seviyorum, güzel hayallerim. 

Yurt dışına taşınınca insanın ruhu ortadan ikiye bölünüyor. Kendi ülkende tanıdık bir insan, gurbette bir yabancı. Birbirini tanıdıklarını sanan iki parça. Bir yanda Ege’nin kokusunu içine çeken, hıyabanlar arasında arabasının camı aralık, rüzgarla ellerini dans ettiren. Ötede, özünden uzaklaşan, kuzeyin bulutları altında, yağmur ve çamur içinde hastaneden okula, makaleden kitaba, metrodan stüdyosuna koşturan bir yabancı. 

Hayat insanı en beklemediği zamanlarda buluyor.

İnsan uzaktayken bazı şeylerin değerini çok daha iyi anlıyor. Canınızı sıkan bir arkadaş, tartıştığınız bir aile, geçinemezdiğiniz komşular gözünüze çok daha tatlı, çok daha pembe, çok daha samimi geliyor. 

Arkadaşların değerini unutmamak lazım. Hayatınızın uzun bir kısmını adadığınız bu insanların yokluğu, tahmin edilemeyecek kadar acı, çekilemeyecek kadar hüzünlü olabiliyor. 

Arkadaşlarım nerede? 

Haftalar arasında, ekranın ardında, binlerce kilometre ötede bir yerlerde. Düşünüyorum da, bundan bir süre önce, şehrimde bir tanıdık, garipsenmeyen bir surat, ortamı belli, statüsü belli, hayatı, arkadaşları belli bir hayatım vardı. Oysa burada, yani, doğumundan çok uzakta kim bilir neyin nesiyim? 

İnsan kendini uzakta tanıyamıyor. Yoksa daha mı çok tanıyor? 

Hayatın hızlı akışı içinde zihin meşgul oluyor. Arkadaşlarını, yaşantını düşünecek zaman olmuyor. Arada yemek hazırlayacak kadar vaktin olmadığı, ufak bir sigara arasına anca yetiştiğin günler oluyor. Okul, hastane, ev, sokak, metro, tramvay, tez, kitap, yazı, temizlik derken, insan nerede olduğunu unutabiliyor. 

Hatırlarsan peki? O zaman hafta sonuna dikkat etmeli. Boş kalan zamana dikkat etmeli. Umutsuzluğa kapılmamalı. Hele güneşin yokluğu ağır basarsa, vitaminlerini almamayı unutmamalı. 

Arkadaşlarım nerede?

Avrupa’da farklı köşelerde. Asya’da, Çin’de. Amerika’da, batı yakasında. Kanada’da, soğukta, Ekvator’da, Guatemala’da. İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da. Hollanda’da, Belçika’da, İsviçre’de, Fransa’da Strasbourg’da, Lyon’da. Her yerde. Ama hep farklı yerlerde. Yazın denk gelirsek ne büyük şans. Birkaç haftalığına, birkaç geceliğine veya birkaç saatliğine. Aynı yerde olabilmek yani. Zor iş. 

Evin neresi? Yurdun neresi?

İnsan evinin değerini bilmeli. Yurdunun, insanlarının değerini. Deniz tuzunun, yosununun, motorunun ve egzozunun, martısının, simidinin ve çayının, kokusunun ve bulutunun, soğunun ve rüzgarının, karının ve salepinin, suyunun ve dağının, doğusunun, batısının güneyinin ve kuzeyinin, insanının, ailesinin, ve arkadaşının değerini bilmeli. Keyfine varabilmeli. En uzun gecesinde, en bıkkın öğleninde bile, gözlerini kapatıp kumun tenindeki hissini, güneşin ellerini ve yosunların yeşimini hayal edebilmeli. Kahkahaları, aşkları ve hüsranları, mesut anları, kavgaları, sokakları ve caddeleri anımsayabilmeli. 

Yalnız olduğum her an denizlerdeyim. 

                                                             Kumun üzerinde, en güzel yaşımda.

             Göğün üzerinde, insanlarımla.

                                                             Bulutların ötesinde, gözlerim transparan.

Elemli olduğum her an sizlerleyim.

7 dakika.